30 Eylül 2013 Pazartesi

Vincent Van Gogh

En çok sevdiğim ressam...
Onun renkleri, onun sarısı kadarı yok.

Ruhsal çalkalanmaların yaşandığı dönemdi en parlak dönemleri. Karanlık gittikçe çöküyor, savaşı yorucu bir hal alıyordu. Elinde tuvali ve en sevdiği boyalarıyla çizdikçe çiziyor, toplum onu soyutladıkça o kendini tablolarında buluyordu.


Öyle bir adam düşleyin ki; sürekli yenilen, haksızlıkların ardı ardısı kesilmeyen, sevilmeyen ve anlaşılmayı bekleyen vahşi biri. Annesinin yaşamasını istemediği 'yedek çocuk', babası gibi din adamı olmak istediği halde yoksulluğu yüzüne vurulan ve kovulan bir düşmüş, 'delilik eseri' denmesine rağmen sürekli çizen bir ressam. Van Gogh, hayatı boyunca anlaşılmayı beklemiş, yörünge dışı kalmış bir hayalperestti. Kudurmuşluk derecesindeki coşku sonucu, deliliği sınıra kadar ulaşmış fakat sıyırıp geçmişti.

Kardeşi Theo'ya yazdığı bir mektubunda şöyle der Van Gogh;

''Kısaca sanat uğruna hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu yüzden aklımın yarısını yitirdim.''

Zaten en değerli varlığı'da Theo'dur Vincent'in. Doğumundan ölümüne kadar onu destekleyen ve fikirler veren, renkleri kullanmasında en büyük etkene sahip olan Theo.

Sanıldığının aksine deli değildir Gogh, çok kırılgandır ve çokta yalnız... Kelimeler ruh halini anlatmaya yetmediğinden resimlerle betimlemiştir kendini.

Tüm bunların ötesinde Van Gogh'un toplum tarafından dışlanmışlığını tablolarında bile görmek mümkündür. Resmederken çizdiği evlerin ne kapısı vardır ne de penceresi... Çok az resminde yer vermişse de kapılara, hep sımsıkı kapalıdır. Genellikle uzaktan çekilmiş bir fotoğraf hissi uyandırır. Tıpkı toplumun dışladığı Vincent gibi.

Bir gün sesinden çok rahatsız olduğu kargaları vurmak için, tarlaya koşar. Sonra kendisini susturmanın, uçuşan kargaları susturmaktan daha kolay olduğunu farkeder aniden.  Silahı kalbine doğrultur ve vurur kendini. Mermi kalbini ıskalamış, ciğerlerini bulmuştur. Bütün geceyi yerde kanlar içinde geçirdikten sonra sabaha doğru eve götürülür. Son anlarında yılların yorgunluğdan, omuzlarındaki yüklerden kurtulduğu için mutludur. Son nefesini gülümseyerek verir. Bu durum onu dışlayan ve kendisini böylesine çok sorgulamasına iten topluma en büyük cevaptır bence.

Böylesine canlı ve özgün renklerin kullanıldığı her tablosunda bir hüzün vardır.
Ve kardeşine yazdığı her mektubun sonuna iliştirilmiş bir ''Bana inan.''ı.


37 yaşında hayata gözünü yumduğunda satabildiği tek bir tablosu ve ruhsal çöküntü içinde geçirilmiş kısacak bir ömrü vardı geriye kalan. Ve bir de onu şu an en büyük ressamlardan biri yapmaya yetecek kadar mükemmel tabloları.

Bana inanın.

14 Eylül 2013 Cumartesi

Mutsuzluğu Seçmek



Düşünsenize sırf mutlu olmayı bilmediğiniz için yaşamadığınız bir hayatınız var. Görmedikleriniz, bakmadığınız, umursamadığınız… Umursamayı seçmediğiniz için kaçırdığınız trenler var. O trenlerin içindeyse taşınan hayalleriniz... Hayalleriniz var; ulaşmak istemediğiniz için ulaşamadığınız. Ve her cümlenin başına iliştirdiğiniz ‘’keşke’’leriniz var. Keşke dedikçe sıradanlaşan cümleleriniz var ; hayatınızı belirleyen. Ve sırf ifade etmekten çekindiğiniz için sizi hak etmeyen kelimeleriniz var. Kelimeleriniz var korkaklığın ve savurganlığın gölgelediği kendini açığa çıkaran. Sırf denemediğiniz için mutsuz olduğunuz bir hayatınız var. Ne duruyorsun öyle! Keşke demeden önce belki demeyi dene önce. Ya da onu da çıkarıp at lügatinden. Seni mutsuz eden ne varsa sil gitsin hayatından. Işığın olduğu yere koş. Sırf denemek için bile saçmala!. Mesela hiç binmediyseniz bir kez olsun otobüse binin ve oradaki insanlara bakın. Gülümseyen suratların mı yoksa ağlamaktan şişmiş gözlerin mi doğruyu söylemeye çalıştığını kestirmeye çalışın.Ya da hiç bilmediğiniz bir semtin adını bile bilmediğiniz bir kafesinde bir kahve ısmarlayın kendinize. Durun öylece. Gelip giden insanlara bakın. Hiçbir şey söylemeyin. İzleyin öylece onları. İkisinde de kendisini sevmediği bir hayatın pençesine atmış, yalanlarla mutlu olduğunu düşünen, sırf böyle düşündüğü için keyifsiz bir yaşamı olan insanları göreceksiniz.Ama daha önemlisi ışıldayan gözleri, gösterişten uzak içten kahkahaları atan mutlu insanları da göreceksiniz. Sırf trenleri kaçırmadığı için ya da sizden birkaç saniye önce keşke demeyi bıraktığı için mutlu olan o insanları düşününün. Mutlu olmak için çok geç değil. Bir kez daha keşke demeden önce ne hissetiğinize bakın. Ve ne hissetmek istediğinize…


Yasemin Turhan